In order to ensure the highest quality of our services, we use small files called cookies. When using our website, the cookie files are downloaded onto your device. You can change the settings of your browser at any time. In addition, your use of our website is tantamount to your consent to the processing of your personal data provided by electronic means.
Back

Adam Mickiewicz

03.06.2020

Slavların ve Polonya Romantizminin önde gelen şairi, en önemli göçmen Polonyalı siyasi aktivistlerinden biri olup hayatının son haftalarını İstanbul’da geçirmiştir. Polonyalı Türkoloji uzmanı Jan Reychman dediği gibi “Doğu, Mickiewicz’i hep cezbetti”. Avrupa Romantizmi için tipik olan Doğu’ya ilgisi, Vilnius ve Petersburg ‘ta geçirdiği öğrencilik yıllarında belli olup eserlerine yansımıştır. Şairin yakın çevresinde bulunan Oryantalistlerden etkilenerek Farsça öğrenmeye başlamıştır. Mickiewicz’in “Oryantal şiirlerinin” en iyi bilinen örneği, Kırım’a seyahatini özetleyen ve 1825-1826 yıllarında kaleme aldığı ‘Kırım Soneleri ’dir. Hayatının önemli yıllarını geçirdiği Fransa’daki sürgünde şairin tahayyülündeki Doğu, yeni bir boyut kazanmıştır. Diğer birçok Polonyalı siyasi göçmenler gibi Mickiewicz, Polonya’nın bağımsızlık mücadelesini Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkilendirmiştir.

Adam Mickiewicz portret

Kırım Savaşı (1853 – 1856) patlak verince Polonyalılar, savaşın Avrupa geneline yayılacağını umuyorlardı. Mickiewicz, Polonyalıların bu savaşa katılımının Polonya’nın bağımsızlığı için faydalı olacağına ve Avrupalı güçlerin Polonya’yı tekrar gündeme alacaklarına inanıyordu. Şair, Doğu’daki gelişmeleri büyük dikkatle takip ediyor, Michał Czaykowski/Mehmed Sadık Paşa ve Władysław Zamoyski’nin Osmanlı ordusunda organize ettikleri Kazak Süvarî Alayları ile yakından ilgileniyordu. Kırım Savaşı sırasında Mickiewicz ilk defa Doğu’ya seyahat etmiştir. İstanbul’a gideceğine çok sevinip hazırlığını heyecanla yapmıştır. 1855 Eylül ayında sekreteri ve arkadaşı olan Armand Lévy ve yardımcısı olan Henryk Służalski ile Osmanlı’ya doğru yola çıkmışlardır. Mickiewicz, Osmanlı başkentine imparatorluğun sınırlarında yaşayan Slavların eğitim, bilim ve edebiyat durumunu araştırmak üzere Fransa Eğitim Bakanlığının resmi temsilcisi olarak gitmiştir. Seyahatinin asıl misyonu ise Fransa’da sürgünde olan Polonyalıların siyasi faaliyetlerine çatısı olan Hôtel Lambert göreviydi. Şair, daha gemideyken Osmanlıca öğrenmeye başlamıştır. Mektuplarında İstanbul’un kendisine memleketi olan Nowogródek’i anımsattığını yazmıştır. Mickiewicz, diğer Romantikler gibi Osmanlı başkentine doğunun egzotikliği ve Boğaz’ın sefasını sürmek için değil, politik misyonu üzerine odaklanmış, kıran kırana rekabet halindeki Kazak Süvarî Alaylarını tertipleyen Sadık Paşa ve Zamoyski Paşa arasındaki anlaşmazlığa son vermek amacıyla gelmiştir. İstanbul’a geldikten kısa süre sonra Sadık Paşa’nın Burgas’taki Kazak Alayı yerleşkesine gidip orada kamp hayatını deneyimleme fırsatı bulmuştur, çadırda yatmış ve ava çıkmıştır. Bu sürede doğada ve Kazaklarla beraber geçirdiği zaman ona memleketini hatırlatmıştır. Birkaç hafta sonra Sadık Paşa’nın tarafını alıp İstanbul’a dönmüştür. Osmanlı başkentinde Doğu’yu tam manasıyla tecrübe etmek isteyen ve lüks hayatını tercih etmeyen Mickiewicz, Polonyalı elit göçmenlerin Boğaz kıyısındaki yalılarına gelmesi için yaptıkları davetleri hep geri çevirmiştir. Yol arkadaşlarıyla birlikte o günlerde kozmopolit bir semt olan (Beyoğlu) Pera’nın ücra kısmında, Yeni Şehir ve Kalyoncu Kulluğu sokaklarının kesiştiği noktada atıl bir ev kiralamıştır. 

Mickiewicz, Osmanlı’da sadece iki ay geçirmiştir. Osmanlı ve Kırım Savaşı ile alakalı planlarını yerine getiremeyip 26 Kasım 1855 tarihinde aniden vefat etmiştir. Genel kanıya göre ölümünün sebebi olarak kolera hastalığı kabul edilse de dönemin İstanbul’daki bazı Polonyalılar, Mickiewicz’in birileri tarafından zehirlendiğini öne sürmüşlerdir. Şairi ölüm gününde ziyaret edenlerden biri, onun son sözlerinden şu şekilde bahsetmiştir: "İstanbul'da, koleradan öleceğimi bilseydim, yine de buraya gelirdim. Çünkü bu benim görevimdi. Ben, Fransa'da bir ilim akademisinin müdürü olmaktansa, bir Türk taburunun yazı işlerinde çalışmayı tercih ederim."

Mickiewicz’in defin yeri konusu Polonyalılar arasında tartışmalara neden olmuştur. Czaykowski, şairin özgür Polonya’nın tek kara parçası sayılan Adampol’de – günümüz Polonezköy’de -  gömülmesini istemiştir. Fakat, göçmenlerin çoğu bu fikre karşı çıkmıştır. Hôtel Lambert’in lideri Prens Adam Czartoryski, Mickiewicz’i çocuklarının yaşadığı ve birkaç ay önce eşinin vefat ettiği Paris’te defnetmeye karar vermiştir.

Ölümünden bir ay sonra, 30 Aralık 1855 tarihinde şairin cenazesi, kendisini Fransa’ya götürecek gemiye nakledilmiştir. Yağmurlu ve soğuk havaya rağmen cenaze töreni yürüyüşüne yüzlerce kişi katılmıştır, katılanlar arasında sadece Polonyalılar değil, Osmanlı’da yaşayan Slavlar, Rumlar ve Levantenler de vardı.  

İstanbul’daki Polonyalılar için şairin hayatının son haftalarını geçirdiği ev, merasim yeri haline gelmiştir. Osmanlı başkentine gelen Polonyalılar için de mutlaka ziyaret edilen yerlerden biri olmuştur. Bina, 1870 yılındaki büyük Pera yangınında kül olmuş fakat kısa sürede İstanbul’da yaşayan Polonyalı iş adamı Henryk Groppler, evin bulunduğu araziyi satın almıştır. Marangoz Józef Ratyński ise o yerde binanın aynısını inşa etmiştir. Mickiewicz’in anısına binanın bulunduğu sokağa Adam Sokağı adı verilmiştir. Şairin ölümünün 100. yıldönümü münasebetiyle 1955 Kasım ayında Mickiewicz’in müzesi olarak açılmıştır ve bugüne kadar ziyaretçileri ağırlamaya devam etmektedir. Zamanla sokağın ismi Tatlı Badem Sokağı olmuş olsa da müze binasına bitişik diğer sokak Adam Mickiewicz Sokağı adını almıştır.       

 

 

 

{"register":{"columns":[]}}