In order to ensure the highest quality of our services, we use small files called cookies. When using our website, the cookie files are downloaded onto your device. You can change the settings of your browser at any time. In addition, your use of our website is tantamount to your consent to the processing of your personal data provided by electronic means.
Back

Polonya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Zbigniew Rau'nun "Rzeczpospolita" gazetesine verdiği röportaj

14.06.2021

Zbigniew_Rau

Polonya, Nord Stream 2’nin inşasının  bloke edilmesine kuvvetli bir şekilde dahil oldu. Ancak 19 Mayıs’ta Başkan Joe Biden, gaz boru hattını inşa eden konsorsiyuma yaptırım uygulamaktan vazgeçti. Proje, engelsiz olarak tamamlanabilir. Sizin bundan ne şekilde haberiniz oldu?

Basından. Amerikalı müteffiklerimiz, bu kararın sonuçlarına dünyanın en çok maruz kalacak olan bölgesi ile müzakere için vakit bulamamışlardır.

Kendinizi, 17 Eylül 2009’daki gibi, Sovyetler Birliği’nin Polonya’yı işgalinin  70. yıldönümünde, Barack Obama’nın – Polonya makamlarını ikaz etmeksizin – ülkemizde füze kalkanı sisteminden vazgeçme kararını ilan ettiği andaki gibi mi hissettiniz?

Ocak ayında ilk defa Bakan Antony Blinken ile görüştüm. Bana, „haberiniz olmadan sizinle ilgili karar verilmeyecek” taahhüdünde bulundu. Polonya – Amerika arasındaki stratejik diyaloğu, acil olarak yeniden başlatmak gerektiği konusunda fikir birliğine vardık. Şubat ve Mart aylarında, NS2 ile ilgili, Amerika – Almanya arasında gizli görüşmeler hakkında duyumlar ortaya çıktığında, bu konuda herhangi bir görüşmenin yapılmadığına dair güvenceler duyduk. Bu beyanlar, diğer kaynaklardan edindiğimiz bilgilerle çeliştiği halde bilgi olarak kabul ediyorduk. Bu arada şimdi,  bu hafta Vaşington’da, Şansölye Merkel’in  mesai arkadaşları ve Başkan Biden’in danışmanları arasında, NS2’nin tamamlanması konusunda görüşmelerin sürdürüldüğüne dair ajansların haberlerini okuyorum. Bu Amerikalı-Rus-Alman diyaloğunun formülü, Amerika ve - bu kararların etkisini özellikle hissedecek olan, NATO’nun doğu sınırındaki müttefikler arasındaki görüşmelerin yerine  geçemez. Bu gaz boru hattı, Almanya ve Rusya’nın ortak çıkarlarını radikal bir şekilde güçlendirecek ve Avrupa’daki barış için doğrudan tehdit oluşturacaktır. Hem Ukrayna, hem de Polonya ve diğer NATO ve Orta Avrupa ülkeleri için askeri tehdit artacaktır.

Nasıl?

Başkan Putin; Nord Stream 2’nin inşaası tamamlandıktan sonra Ukrayna, „iyi niyet göstermeli, uslu davranmalıdır” diye Petersburg’da kendisi söylemiştir. Bunun, Rus liderinin ağzında ne anlama geldiği bilinmektedir. Bu bir tehdittir. Siyaset, kendi hüsnükuruntu isteklerine değil, günün gerçeklerine dayanılarak yürütülmelidir. Rusya, komşularına karşı: silahlı saldırı, şantaj ve tehditler kullanarak agresif bir siyaset yürütmektedir. Bu siyasette güçlenecektir. Kuzey Atlantik İttifakı ise zayıflayacaktır. Zaten, Nord Stream 1 ve 2 ile ilgili olan Rusya’nın hesapları baştan beri  bu yönde idi. Bu projeler, Batı’nın birliğini/bütünlüğünü bozmaya yönelik olacaktı. Bu Rus tuzağına önce Alman hükümeti kendisinin yakalanmasına izin verdi, şimdi ise Joe Biden’in idaresi onun içine düşüyor. Bu durum, Rusya’nın agresif davranışlarının tırmanmasına yol açacaktır. 2021 yılının sonbaharında, bir sonraki Rus „Zapad” tatbikatına tanık olacağız. Rusya, Birleşik Devletlerin ve Almanya’nın tepkisini test etme fırsatını hızla yakalamış olacak. O zaman, Alman ve Amerikan hatalarının bedellerini kim ödeyecek? Telefonlara çıkmayarak, hiç bir kriz çözülemez…

Neden Joe Biden, Kremline karşı böyle bir taviz verdi, neden Nord Stream 2 konusunda Şansölye Merkel’den daha şüpheci olan Yeşillerin, seçimlerin sonucunda hükümeti oluşturabilecekleri Eylül ayındaki Bundestag seçimlerini beklemedi?

Bu kararın temellerinin bir kısmını, Bill Clinton idaresi zamanında oluşturulmaya başlanan düşünce tarzında görüyorum. Demir Perde’nin düşürülmesi ve Almanya’nın birleşmesi, Amerikan dış politikasının tarihindeki en büyük başarısıydı. Bu başarı sonucunda Amerika’da, onun Avrupa’daki ana partnerinin artık Büyük Britanya değil, birleşmiş Almanya olacağı şeklindeki kanı şekillenmeye başlamıştır. Amerika, Federal Almanya Cumhuriyeti ile birlikte artık „özgür dünyayı inşa edeceğini” kabul etmiştir. Bu halen, Demokrat Parti için bir referans noktasıdır. Biden, Avrupayı Almanya olarak görüyor. Ancak problem şurdadır: Nord Stream 2 konusunda Almanlar, özgür dünyanın değerlerini ve güvenlik çıkarlarını, saldırgan politikayı sürdüren Rusya ile işbirliği uğruna feda etmişlerdir. Rusya ise, “özgür dünyanın” yenilgisine doğru  ilerliyor. Onun komşuları, Rusların niyetleri konusunda şimdiye kadar yanılmamışlardır. Maalesef. Ancak Amerikalılar, Almanlar ve Fransızlar bir çok sefer yanılmışlardır. Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski’nin, Ağustos 2008’de, Tiflis’teki Özgürlük Meydanı’nda, bölgenin diğer liderleri ile birlikte, dünyayı Rusya’nın saldırganlığına karşı uyardığı unutulmaz konuşmasını hatırlatmak isterim. Gürcistan’dan sonra Ukrayna onun kurbanı olacaktır, sonra Baltık Cumhuriyetleri, sonra da Polonya’ya sıra gelebileceğini söylemiştir. Barack Obama’nın idaresi, bu ikazları 2009 yılında gözardı etmiştir, bugün Biden’in idaresi de bunları duymamayı tercih eder. Hem zor soruları sormayacak, hem de Rusya konusunda Amerikalılara seve seve katılarak onaylayacak  olan Almanlar ve Fransızlar ile konuşmak daha rahattır. NATO’nun Doğu sınırındaki Devletlerin, Amerikalı müttefiklerinin tekrar hatalar yapmasından korunmak amacıyla, mutlaka kendi tecrübelerini paylaşmaya hazır olduklarından eminim. Ve tuzağa doğru ilerlediklerini onlara açıkça söylerdik.

16 Haziran’da Cenevre’deki Biden-Putin zirvesi öncesinde Amerikalılar, Polonya ile istişare de gerçekleştirmeyecekler mi?

Ancak önce, NATO zirvesi olacak ve Başkan Biden’in, Avrupa Birliği lideleri ile görüşmesi yapılacaktır. Bu, Nord Stream 2 konusundaki kararın sonucunda oluşan, NATO üyelerinin güvenlik eksikliğinin nasıl telafi edileceği hakkında münazaraya fırsat olacaktır. Ancak, resmi düzeydeki rutin Polonya-Amerika iletişiminin, bölge açısından temel önem taşıyan konulardaki görüşmeler için doğru bir format olduğunu kabul edemeyiz. Özellikle, Varşova’daki geçici durum halen uzamaktadır ve henüz yeni Amerikan Büyükelçisi yoktur. Stratejik önem arz eden konulardan bahsediyoruz ve bunlar, çok daha yüksek düzeyde müzakereleri gerektirir. Maalesef, Başkan Biden liderliğinde Avrupa’ya gelen Amerikan heyeti, onun Vladimir Putin ile görüşmesiyle o kadar meşgul ki, Doğu sınırdaki müttefikleriyle toplantıları düzenlemeye vakit bulamamıştır. Bu durumda, Cumhurbaşkanı Duda ile Başkan Biden arasında görüşme de planlanmamıştır. Daha fazlasını da söyleyeyim: 2016’daki Varşova NATO zirvesinin ev sahibi olarak, Ukrayna’nın – hatırlatırım, Rus şiddetinin mağdurudur – özel misafir olması için çabaladık. Bu sefer, Ukrayna Cumhurbaşkanı davet edilmedi. Birkaç gün önce, durumu kurtarma çabası sonucu Başkan Biden, Cumhurbaşkanı Zelenski’yi Vaşington’a davet etmiştir. Ancak bu, Putin ile görüşmesinden sonra olacaktır. Ancak, sıralama ters olmalıydı ve düşünerek yapılan siyasetin bir parçası olmalı idi, sadece „yüzünün akı ile çıkma operasyonu” değil. Bir hata daha. Hatalar zinciri ile karşı karşıyayız. Ve müttefiklerle müzakereler ciddiye alınsaydı, bunların hepsinin önüne geçilebilirdi.

Bu hafta, Litvanya Diplomasisinin Şefi, Gabrielius Landsbergis ile görüştünüz. Bu, Nord Stream 2 inşasının sonuçlarını en çok hissedecek olan ülkelerin daha sıkı işbirliği yapması planının bir parçası mıdır?

Nord Stream 2 dolayısıyla bu kadar ciddi bir güvenlik tehdidi karşısında benzeri durumda kalan devletlerin, kendi çabalarıyla diğer müttefiklerin hatalarının olumsuz etkilerinin asgari seviyeye indirilmesi için çabalaması doğaldır. Amerikalıların, yegane etkili politikayı keşfetmelerine kadar tüm olası opsiyonların denenmesini bekleyemeyiz. Bu mutlaka bir gün olacak, ama bizim bugünden karşı koymamız gerek. Rusya da Amerikayı beklemeyecektir. Polonya ve Baltık Cumhuriyetleri için burada bir çok ortak nokta vardır. Tekrar söylüyorum: Nord Stream 2’nin tamamlanması Moskova için bir zaferdir ve bu Kremlin’de, agresif davranışın devam etmesine bir teşvik olarak anlaşılacaktır. Yıllar önce Başkan Putin, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını, XX. yüzyılın en büyük trajedisi olarak nitelendirmiş ve bu düşünceden hiç bir zaman geri çekilmemiştir. Ama hem Baltık Cumhuriyetleri hem de Ukrayna, Sovyetler Birliği’nin parçalarıydı. Bu durumda Ukraynalıların, endişeleneceği tüm sebepler mevcuttur. Ve Birleşmiş Milletler Antlaşması’na göre onların savunma hakkı bulunmaktadır, saldırıları önlemek için diğer BM üyelerinden yardım talebinde bulunma hakkı vardır – örneğin silah tedariği olarak. Bu konuda Cumhurbaşkanı Zelenski birçok defa çağrıda bulundu. Çünkü bu tehdit, kaprisli  bir vizyon değil, şimdiye kadar edinilen tecrübelerinden kaynaklanan bir analizdir.

Polonya, Sovyetler Birliğin’in bir parçası değildi. Rusyanın, etki alanlarını yeniden oluşturma hırsı, ülkemize kadar gelmez o zaman?

Bölgesel olarak Polonya, muhtemelen Rusya’nın revizyonist özlemler alanı dışında bulunmaktadır, ancak bir de siyasi boyut vardır. Polonya, NATO’nun caydırma ve savunma sisteminin kilit bir ülkesidir. Polonya olmadan, Baltık ülkelerinin savunması, Rusya’nın saldırganlığına karşı kendini savunan Ukrayna’ya etkili yardımda bulunulması  imkansızdır. Bundan dolayı Polonya, Avrupa’daki barışın savunulmasıyla özellikle ilgilidir. Vaşington’da biri Avrupa konuları ile ilgileniyor ve halen ofisinde Avrupa haritasını asmadı ise, öncelikleri saptamakta zorlanabilir. Bölgemizdeki tüm milletlerin, Rusya’nın emperyalizmi ile ilgili kendi, zengin tecrübeleri mevcuttur.  Ortak siyasi mirasımız da vardır ve o da Ukrayna’da, Belarus’ta ve Baltık ülkelerinde halen canlıdır. Cumhurbaşkanı Zelenski’nin, 3 Mayıs Anayasasının yıldönümü kutlamalarımıza katılması veya Doğu Araştırmalar Merkezi’nin emri ile gerçekleştirilen anketten, Belarusların %28’inin Sovyet mirasına işaret ederken, %38’inin ise Litvanya  Büyük Dükalığı’na işaret eden sonuçların çıkması bunun göstergeleridir. Bölgemizde asırlar boyunca, siyasi değerlerin iki sistemi birbirine değmektedir. Onlardan biri – Lublin Birliği Antlaşması’nda belirtildiği gibi – „özgürlerle özgürlerin, eşitlerle eşitlerin” birliğine, seçilebilen yürütme organlarının sorumluluğunun ahlakına dayalı idi,  ki bu seçilebilen meclisten önce kraliyetin gücüydü. İkincisi ise; saltıkçılığa, kontrolsüz ve sınırsız otokratik güce dayalıydı ve Ivan Kalita’dan Vladimir Putin’e kadar siyasi başarının kriteri, toprakların genişlemesine bağlıdır. Emperyalist Rusya fikrinin gerçekleştirilmesi, doğal merkezi Polonya olan Cumhuriyetin demokratik gelenekleriyle çelişmektedir. Bu vesileyle dikkatinizi çekmek isterim: Amerikalı siyasetçi ve diplomatların çok beğendikleri ve sıkça atıfta bulundukları „bizim hakkımızda hiç bir şey, bizsiz olmaz” deyimi, Amerika’dan daha eskidir. Bu deyim; Leh, Litvanya ve Rus Cumhuriyetinde, 1505 yılında Anayasal prensip oldu. Bu, bizim ortak, demokratik geleneğimizin bir parçasıdır.

Peki, Polonya ile istişarelerin olmaması, aynı zamanda kendi hatalarımızın, yani hukukun üstünlüğü konusundaki tartışmaların ve Cumhurbaşkanlığının Joe Biden'a tebrik mektubu göndermekte gecikmesinin bir sonucu değil mi?

Buna bir soru ile cevap vereyim. Ukrayna, Biden yönetimi tarafından Nord Stream 2 istişarelerinin dışında bırakılmayı hak edecek ne yaptı? Amerikalılar neden Biden-Putin görüşmesi öncesinde bir NATO-Ukrayna zirvesini engelledi? NATO'nun doğu kanadındaki diğer Amerikan müttefiklerinin, Washington'un müttefikleriyle görüşmesi yerine hasımlarıyla iletişime öncelik vermesini haklı çıkaracak ne tür hatalar yapıldı? Önceki yönetim tarafından yürütülen politikaların kınanmasından ve reddedilmesinden kaynaklanan yanlış öncüllere dayalı bir politika oluşturulmasıyla karşı karşıyayız. Bu yeni bir şey değil. ABD yönetiminin Polonya da dâhil olmak üzere Orta Avrupa'ya yönelik benzer tavrını Barack Obama'nın başkanlığının ilk dönemlerinde de gördük. Bundan daha önce bahsettiniz, ancak 2009'da Obama yönetiminin, Polonya ve Avrupa için büyük önem taşıyan İkinci Dünya Savaşı'nın 70. yıl dönümü anma törenlerine katılmayı reddettiğini genç okuyuculara hatırlatmama izin verin. O dönemde Polonya’da farklı bir hükümet vardı ve dönemin Dışişleri Bakanı Amerikalıları istişarelere ikna edemedi, Obama yönetiminin Polonya ve Çekya’da füzesavar kalkan sistemi inşa etme fikrinden vazgeçme kararını ise 17 Eylül 2009'da basından öğrendi. Polonya bu şekilde muamele gördü, zira birkaç yıl önce, başka bir Polonya hükümeti iktidardayken, o zamanki Cumhuriyetçi ABD Başkanı George W. Bush'un ricası üzerine, sadık bir ABD müttefiki olarak Irak ve Afganistan'a asker gönderilmişti. Bu yüzden Amerikan politikasını diplomatik protokoldeki bazı inceliklerle açıklamaya kalkışmayı çocukça buluyorum. ABD'nin önemli ve sadık bir müttefikiyiz ve Avrupa'da barışı sağlamak için kilit bir ortağız. İç siyasi süreçlerimize gelirsek, Polonya, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir devlettir. Başkan Andrzej Duda'nın Polonya ulusu adına konuşma yetkisi tartışılmazdır ve Başkan Joe Biden'ın yetkisiyle aynı ağırlığı taşımaktadır. Her demokrasi kendi kendini düzenleme yeteneğine sahip bir sistemdir. Amerikan siyasi sistemini inceledim ve hatalarının olduğunun farkındayım - bunların bazıları demokratik Polonya'da kabul edilemez, ayrımcı ve hatta antidemokratik olarak değerlendirilir. Ancak bir politikacı olarak bu konu üzerinde durmayacağım. Bunlar Amerikalıların karar vermesi gereken konular ve hiçbir dış müdahalenin duruma faydası olmaz veya Amerikan demokrasisini düzenleme sürecini hızlandıramaz. Ayrıca, böyle bir müdahaleye girişmeye cesaret edeceklerin Amerikan demokrasisini reforme etmek için demokratik bir yetkiye ihtiyacı olacaktır. Ben böyle bir yetkiye sahip değilim. Elimde sadece Polonya siyasi sistemi ve kurumlarını geliştirmek ve bana emanet edilen politika oluşturma görevlerini yerine getirmek için yetkim var.

Yeni ABD yönetimi, ülkemizdeki Amerikan askeri varlığının, yani Fort Trump'ın güçlendirilmesi konusunda Donald Trump ile yapılan anlaşmaları uyguluyor mu?

Elbette. Polonya, Amerikan vatandaşlarının gücü kime emanet ettiğine bakılmaksızın ABD'nin yanında duran güvenilir bir müttefiktir. Anlaşmalar uygulanıyor.

Otuz altı yıl önce, yine Cenevre'de, Mihail Gorbaçov, Ronald Reagan ile ilk kez bir araya geldi. Bu toplantı, diğer meselelerin yanı sıra Polonya'nın egemenliğini yeniden kazanmasına yol açan rahatlama dönemini başlattı. 16 Haziran toplantısı benzer bir atılıma işaret edebilir mi?

Putin bir Gorbaçov değil, Biden ise kesinlikle Reagan değil. Bugünün Rusya'sının geçmiş yıllardaki SSCB olmadığı gibi, ABD de döneminde "yalnız bir süper güç" olarak dünya üzerindeki üstünlüğünü iddia edecek olan o ülke değil. Bu nedenle yaklaşan zirvenin radikal değişiklikler getirmesini beklemiyorum. Amerika, Rusya'ya uygulanan yaptırımları kaldırmayacak, hatta hafifletmeyecek bile, Putin ise saldırgan tavrını değiştirmeyecek.

O zaman Biden neden görüşmeyi kabul etti? Saflığından mı?

Hayır. Diplomasi, bir gün Rusya'nın barışı korumayı amaçlayan ve bu amaçla barışçıl politikalar izleyen uluslararası toplumun bir üyesi olacağı çok uzak bir olasılığı bile beslemeye çalışmaktadır. Vladimir Putin'in yönetimi altında bile Rusya'yı bu tür politikaları benimsemeye teşvik etmenin yollarını her zaman aramalıyız.

Biden'ın öncelikleri Amerikan ekonomisini yeniden inşa etmek ve Çin'i kontrol altına almak. Bu amaçları uğruna Putin'e taviz vermeyecek mi?

Bölgemizin son birkaç on yılda edindiği deneyimler göz önüne alındığında, bu soru yerinde görünüyor. Üstelik bunu birçok Polonya vatandaşı adına soruyorsunuz. Konuyu Antony Blinken ile yaptığım görüşmelerde de gündeme getirdim. Washington'da bazıları "ters Kissinger manevrası" üzerinde düşünmeye değer olduğunu öne sürüyor – bu ABD'nin 1970'lerde Çin'i SSCB'den uzaklaştırma girişimine ilişkin bir benzetme. Ancak şimdilerde hedef Rusya'yı Çin'den uzaklaştırmak. Bu fikri ABD Dışişleri Bakanı ile tartıştım ve bu düşünce tarzına ikna olmadığı izlenimini edindim, zira bunun tamamen akademik bir kurgu olduğunu ve bu nedenle pratikte geçerli olmayacağını düşünüyor. Bununla birlikte, Rusya'nın kendisinin böyle bir manevrayı çekici bulup bulmayacağı da merak konusu. Washington'un aksine, Moskova'nın Pekin ile herhangi bir ekonomik çatışması yok - farklı bir ligde oynuyor. Rusya da, Çin de, Biden'ın kurmaya çalıştığı düzene karşı, çok vektörlü bir yaklaşıma dayanan ortak bir uluslararası ilişkiler vizyonu paylaşıyor. Nitekim Rusya Batı'ya yönelik acımasız politikasından da sonuç elde etti. Moskova'nın bundan vazgeçmesi için hiçbir neden yok. Saldırganlık gözle görülür şekilde etkiliyken Çin neden farklı davransın?

Gittikçe daha çok otoriter olan ve Rusya’dan silah alan Türkiye, NATO’da bir infilaka yol açmaz mı?

 Türkiye, hem ABD hem de Polonya için kilit bir müttefiktir. Bunun kanıtlarından biri de, Başkan Biden'ın Brüksel'de yapılacak NATO zirvesi için planlanan tek ikili görüşmesinin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yapacağı görüşme olmasıdır. ABD Afganistan'dan çekilirken, bu çekilmenin gözetimi Türk ordusu tarafından yapılıyor. Şunu da unutmamak gerekir ki Türkiye, özgür dünyanın savunması için gerekli bir müttefiktir. Askeri yönetim altında olduğu zamanlarda bile bir NATO üyesi olarak güvenilirliği konusunda hiçbir şüphe duyulmadı. Bugünkü Türkiye demokratik bir ülke olurken, durum da farklı değildir: NATO ve Avrupa'nın Türk müttefiklerine ihtiyacı vardır.

Belarus’ta trajik bir durum yaşanıyor, Polonya Meclisi (Sejm) Başkan Yardımcısı Ryszard Terlecki ise, Polonya'daki iç anlaşmazlıkların içine istemeden de olsa çekilen Sviatlana Tsikhanouskaya'ya Moskova'da yardım aramasını tavsiye ediyor. Peki bu durum Polonya'nın Belarus'taki konumunu ne derece zayıflatır?

Belarus'taki demokrasi davası ve Belaruslu demokratik aktivistlerin mücadelesi, Polonya da dâhil olmak üzere tüm demokratik dünya ülkelerinin gündeminde. Polonya da dâhil olmak üzere Avrupa'dan ve Atlantik'in diğer yakasından Sayın Tsikhanouskaya'ya gelen davetler bunu kanıtlıyor. Muhalefetimiz, Sviatlana Tsikhanouskaya'yı ve verdiği mücadeleyi Polonya'nın iç siyasetinde kullanmak, onun Polonya'daki popülaritesinin sanki kendilerinin popülaritesiymiş gibi bir izlenim yaratmak istiyor. Bence Sayın Terlecki'nin Twitter paylaşımının, acımasız bir rejimle mücadele eden birinin kazandığı popülaritenin ateşiyle ısınma çabalarına ve böylesine bir siyasi manipülasyon girişimine başvurulmasına duyduğu öfkenin bir ifadesi olduğuna inanıyorum. Öfkelenmekte haklı, zira Polonya’da muhalefetin, toplum içerisinde popülerlik kazanmak için sınırsız imkânı var, parti programları, seçim kampanyaları, seçmen seferberliği aracılığıyla Hukuk ve Adalet partisini iktidardan indirmek için ne gerekiyorsa yapabilir. Ancak bunun yerine kısa yoldan gitmeyi seçiyor ve otoriter bir ülkede özgürlük ve demokrasi için savaşan bir kadının kazandığı popülariteyi ele geçirerek onun başarılarının kredisini almaya çalışıyor. Muhalefet, Polonyalılara kendi programlarını sunmak yerine, üzerinde Sayın Tsikhanouskaya'nın yüzünün olduğu bayrağı sallıyor. Bu yüzden Meclis Başkanının öfkesini anlıyorum. Sonuçta bu bariz bir faul. Ayrıca, Sayın Terlecki'nin öfkesini ifade etme şeklinin uygunsuz olduğunu kabul etmesinden dolayı da memnunum. Bu yüzden Sayın Tsikhanouskaya'ya bu konuda bizzat bir mektup göndermiştir. Bu nedenle artık konunun kapandığını düşünüyorum. Polonyalılar, Belarus demokrasisini ve de kendi hayatlarını ve sevdiklerini tehlikeye atan cesur Belarusluları desteklemek için birleşmeli, bu sayede Belarus halkı demokrasi hakkını kazanabilir.

Rusya'nın Belarus'u kendine çekmesi kaçınılmaz mı?

Bu süreç zaten devam ediyor. Toplum Alexander Lukashenko'yu ne kadar çok reddederse, manevra alanı o kadar daralır. Halkının saygısını yeniden kazanamayacağını zaten biliyor ve ülkenin geleceğine karar verme yetkisinden yoksun. Bu yüzden bu görevi Rusya'dan ödünç almak zorunda kaldı. Kredilerin geri ödenmesi gerekiyor ve borcun vadesinin geleceği zaman yaklaşıyor. Lukashenko'nun liderliğinin iflası ile de Belarus'un kaderi değişebilir. Geçen her gün bizi o ana yaklaştırıyor. Avrupa'da, özgürlük arzusu ne zaman ortaya çıksa - her zaman gerçekleşir. Sadece ne zaman olacağını bilmiyoruz. Genç Belaruslular, günlerinin geri kalanını, gelecekleri hakkında karar vermek için hiçbir meşruiyeti olmayan bir yönetimin altında yaşamaya razı olmayacaktır.

Polonya, Belarus makamlarıyla iletişim kanallarını açık tutuyor mu? 

Evet. Bu temaslar, gözaltına alınan Polonya okullarının üç kadın müdürünün serbest bırakılmasını sağlamamıza vesile oldu. Hapsedilen diğer Polonyalıların akıbetine gelince, Belarus'tan ayrılma istekleri de dâhil olmak üzere bir dizi faktöre bağlı olacak.

Belaruslu aktivistler Polonya'da güvende mi?

Ryanair'in uçağının kaçırılması, yurtdışında yaşayan ve anavatanlarındaki durumu kabul etmeyen Belarusluları korkutmayı amaçlayan bir devlet terörü eylemiydi. Polonya'da gözdağı vermelerine izin vermeyeceğiz.

Çekya ile Turów kömür madeni üzerindeki anlaşmazlığın çözülme şansı nedir?

Bir çözüm bulabileceğimize yürekten inanıyorum. Hükümet, Dışişleri Bakanlığı ve diğer bazı bakanlıklardan oluşan bir müzakere heyeti oluşturdu. Müzakere konularını ve anlaşma taslağını hazırladılar. Bu hususlarda Çek tarafı ile anlaşmaya varılırsa dava geri çekilecek. Çekler, Polonya'nın mümkün olan en kısa sürede bir anlaşma imzalamaya hazır olduğunu biliyor. Ancak bu durum Çek tarafında, sonbaharda yapılacak parlamento seçimleri öncesinde çeşitli siyasi güçler arasında rekabet konusu oldu. Polonya-Çekya ilişkilerindeki bu meseleyi hep birlikte aşabileceğimizi umuyoruz. Kısa vadeli hedefler, büyük resmi karartmamalı ve gelecekte yakın işbirliği fırsatlarını engellememelidir. Ben iyimserim ve bir anlaşmaya varacağımıza inanıyorum.

Hukuk ve Adalet partisi, Avrupa Parlamentosu'nda yeni bir grup kurmaya çalışıyor. Marine Le Pen'in Ulusal Birlik Partisi ve Almanya İçin Alternatif Partisinin buna katılması mümkün mü?

Siyasette her şey mümkün. Montesquieu'dan alıntı yapmak gerekirse, hiçbir devlet birbirine benzemez, koşullar her yerde farklıdır. Örneğin, Fransız Sağı, İngiliz muadilinden tamamen farklıdır ve Macar Katolikliği, Habsburglarla bağlantıları ile Polonya'daki Katolikliğe benzemez. Tarihsel kökleri araştırabilirsiniz, ancak yalnızca ülke bazında. Ayrıca siyaset bir aritmetik olduğu için, yeterli ortak çıkarlar varsa, farklı partiler arasında da ittifaklar kurulabilir. Bu, siyasal yaşamın evrensel bir gerçeğidir.

 

Reportaj için: Zbigniew Rau: Amerykanie nie znaleźli dla nas czasu - Dyplomacja - rp.pl

{"register":{"columns":[]}}